Faruk Nafiz Çamlıbel. Faruk Nafiz Çamlıbel (18 Mayıs 1898, İstanbul – 8 Kasım 1973, İstanbul), Türk şair, siyasetçi, öğretmen. Hecenin Beş Şairi'nden biridir. TBMM’de IX., X. ve XI. dönemlerde milletvekili olarak görev yapmış bir siyasetçidir. En ünlü eseri, “Han Duvarları” adlı uzun şiiridir. FarukNafiz Çamlıbel. Hayatı Faruk Nafiz, 18 Mayıs 1898’de İstanbul’da dünyaya geldi. Annesi Fatma Ruhiye Hanım, babası Orman bakanlığı memurlarından Süleyman Nazif Bey’dir. İlköğrenimini Bakırköy Rüştiyesi’nde, ortaöğrenimini Hadika-i Meşveret İdadisi’nde okudu. FarukNafiz'in bunlardan başka Yıldız Yağmuru (İstanbul 1936) adlı bir roman denemesiyle Tevfik Fikret, Hayatı ve Eserleri (İstanbul 1937) adlı biyografi çalışması vardır. FarukNafiz Çamlıbel "Yıldız Yağmuru"nda, Şükûfe Nihal ise "Yalnız Dönüyorum" adlı romanda sevdalarını dile getirdiler. Yazar Selim İleri de, "Mavi Kanatlarında Yalnız Benim Olsaydın" adlı romanında edebiyat çevrelerinin çok konuştuğu bu aşkı anlattı. Akın/ Faruk Nafiz Çamlıbel Kitap editörü: Raşit Çavaş Kapak tasarımı: Nahide Dikel Baskı: Promat Basım Yayım San. ve Tic. A.Ş. Orhangazi Mahallesi, 1673. Sokak, No: 34 Esenyurt / İstanbul Sertifika No: 12039 1. baskı: İstanbul, Ekim 2010 6. baskı: İstanbul, Mayıs 2017 ISBN -7 Vay Tiền Nhanh. Faruk Nafız Çamlıbel, 18 Mayıs 1898 yılında İstanbul'da doğmuştur. Takma ismi Çamdeviren Deliozan'dır. Milli Edebiyatta çığır açan kişi olarak bilinir. Beş Hececilerin en genç ismi olsa da topluluğun en başarılı ismi oldu. Aruzu da tamamen terk etmedi. Anadolu'yu, memleket sevgisini konu alan şiirlerinin yanısıra aşk, ayrılık, doğa, ölüm ve kahramanlık gibi bireysel konuları işleyen lirik şiirler de yazmıştır. 8 Kasım 1973 yılında doğduğu şehir olan İstanbul'da vefat etmiştir. FARUK NAFIZ ÇAMLIBEL ESERLERİ Faruk Nafız Çamlıbel Şiirleri -Bir ömür böyle geçti -Han Duvarları -Çoban Çeşmesi -Dinle Neyden -Gönülden Gönüle -Elimle Seçtiklerim -Şarkın Sultanları Tiyatrolar -Canavar -Akın -Özyurt -Kahraman -Yayla Kartalı Roman -Yıldız Yağmuru FARUK NAFIZ ÇAMLIBEL ŞİİRLERİ KISKANÇ Sakın bir söz söyleme... Yüzüme bakma sakın!Sesini duyan olur, sana göz koyan seni kim bulursa cana yakın,Anan bile okşarsa benim bağrım kan olur... Dilerim Tanrı'dan ki, sana açık kucaklarBir daha kapanmadan kara toprakla dolsun,Kan tükürsün adını candan anan dudaklar,Sana benim gözümle bakan gözler kör olsun! FİRARİ Sana çirkin dediler, düşmanı oldum güzelinSana kafir dediler, diş biledim Hak'ka bileTopladın saçtığı altınları yüzlerce elinKahpelendin de garez bağladım ahlaka bile. Sana çirkin demedim ben, kafir demedimBence dinin gibi küfrün de mukaddesti seninYaşadın beş sene kalbimde, misafir demedimBu firar aklına nereden, ne zaman esti senin. Zülfünün yay gibi kuvvetli çelik tellerineTakılan gönlüm asırlarca peşinden bir ahu gibi dağdan dağa kaçsan da yineSeni aşkım canavarlar gibi takip edecek. HAN DUVARLARI -Osmanzade Hamdi Bey'e- Yağız atlar kişnedi, meşin kırbaç şakladı,Bir dakika araba yerinde sonra sarsıldı altımda demir yaylar,Gözlerimin önünden geçti kervansaraylar...Gidiyordum, gurbeti gönlümle duya duya,Ulukışla yolundan Orta Anadolu' sevgiye benzeyen ilk acı, ilk ayrılık!Yüreğimin yaktığı ateşle hava ılık,Gök sarı, toprak sarı, çıplak ağaçlar sarı...Arkada zincirlenen yüksek Toros Dağları,Önde uzun bir kışın soldurduğu etekler,Sonra dönen, dönerken inleyen tekerlekler... Ellerim takılırken rüzgârların saçınaAsıldı arabamız bir dağın tarafta yükseklik, her tarafta ıssızlık,Yalnız arabacının dudağında bir ıslık!Bu ıslıkla uzayan, dönen kıvrılan yollar,Uykuya varmış gibi görünen yılan yollarBaşını kaldırarak boşluğu bulutlanıyor, rüzgâr başladı bir yağmur ince yokuş noktasından düzlüğe çevrilinceNihayetsiz bir ova ağarttı bir şerit gibi ufka bağladı beni muttasıl çekiyordu hep yol, daima yol... Bitmiyor düzlük civarda bir köy var, ne bir evin hayali,Sonunda ademdir diyor insana yolun hali,Arasıra geçiyor bir atlı, iki düzen taşların üstünde tıkırdıyanTekerlekler yollara bir şeyler anlatıyor,Uzun yollar bu sesten silkinerek yatıyor...Kendimi kaptırarak tekerleğin sesineUzanmış kalmışım yaylının sarsıntı... Uyandım uzun süren uykudan;Geçiyordu araba yola benzer bir hisar gibi Niğde yükseliyordu,Sağ taraftan çıngırak sesleri geliyorduAğır ağır önümden geçti deve kervanı,Bir kenarda göründü beldenin viran bir karanlık sarmadayken her yeriAtlarımız çözüldü, girdik handan deva bulmak için bağrındaki yarayaToplanmıştı garipler şimdi noktada birleşmiş vatanın dört bucağı,Gurbet çeken gönüller kuşatmıştı pırıltı gördü mü gözler hemen dalıyor,Göğüsler çekilerek nefesler is bağlamış bir lambanın ışığıHer yüzü çiziyordu bir hüzün birer ayet gibi derinleştilerYüzlerdeki çizgiler, gözlerdeki cizgiler...Yatağımın yanında esmer bir duvar vardı,Üstünde yazılarla hatlar karışmışlardı;Fani bir iz bırakmış burda yatmışsa kimler,Aygın baygın maniler, açık saçık resimler... Uykuya varmak için bu hazin günde, erken,Kapanmayan gözlerim duvarlarda gezerkenBirdenbire kıpkızıl birkaç satırla yandı;Bu dört mısra değil, sanki dört damla garip çizgilere uğraşırken başbaşaRaslamıştım duvarda bir şair arkadaşa; "On yıl var ayrıyım Kınadağı'ndanBaba ocağından yar kucağındanBir çiçek dermeden sevgi bağındanHuduttan hududa atılmışım ben" Altında da bir tarih Sekiz mart otuz yedi...Gözüm imza yerinde başka ad bahtın açıktır, uzun etme, arkadaş!Ne hudut kaldı bugün, ne askerlik, ne savaş;Araya gitti diye içlenme baharına,Huduttan götürdüğün şan yetişir yârına!... Ertesi gün başladı gün doğmadan yolculuk,Soğuk bir mart sabahı... Buz tutuyor her tutuşturmadan fecrin ilk alevleriArkamızda kalıyor şehrin kenar ardında gün yanmadan sönüyor,Höyükler bir dağ gibi uzaktan görünüyor...Yanımızdan geçiyor ağır ağır kervanlar,Bir derebeyi gibi kurulmuş eski bu sonsuz yollarda varıyoruz, gitgide,İki dağ ortasında boğulan bir bir poyraz beni titretirken içimdenGeçidi atlayınca şaşırdım sevincimdenArdımda kalan yerler anlaşırken baharla,Önümüzdeki arazi örtülü şimdi geçit sanki yazdan kışı ayırıyordu,Burada son fırtına son dalı kırıyordu...Yaylımız tüketirken yolları aynı hızla,Savrulmaya başladı karlar etrafı beyaz bir karanlığa gömdü;Kar değil, gökyüzünden yağan beyaz ölümdü...Gönlümde can verirken köye varmak emeliArabacı haykırdı "İşte Araplıbeli!"Tanrı yardımcı olsun gayrı yolda kalanaBiz menzile vararak atları çektik hana. Bizden evvel buraya inen üç dört arkadaşKurmuştular tutuşan ocağa karşı çalılar dört cana can katıyor,Kimi haydut, kimi kurt masalı anlatıyor...Gözlerime çökerken ağır uyku sisleri,Çiçekliyor duvarı ocağın akisle duvarda çizgiler beliriyor,Kalbime ateş gibi şu satırlar giriyor; "Gönlümü çekse de yârin hayaliAşmaya kudretim yetmez cibaliYolcuyum bir kuru yaprak misaliRüzgârın önüne katılmışım ben" Sabahleyin gökyüzü parlak, ufuk açıktı,Güneşli bir havada yaylımız yola çıktı...Bu gurbetten gurbete giden yolun üstündeBen üç mevsim değişmiş görüyordum üç bir yolculuktan sonra İncesu'daydık,Bir handa, yorgun argın, tatlı bir doğarken bir ölüm rüyasıyla uyandım,Başucumda gördüğüm şu satırlarla yandım! "Garibim namıma Kerem diyorlarAslı'mı el almış haram diyorlarHastayım derdime verem diyorlarMaraşlı Şeyhoğlu Satılmış'ım ben" Bir kitabe kokusu duyuluyor yazında,Korkarım, yaya kaldın bu gurbet Maraşlı Şeyhoğlu, evliyalar adağı!Bahtına lanet olsun aşmadınsa bu dağı!Az değildir, varmadan senin gibi yurduna,Post verenler yabanın hayduduna kurduna!.. Arabamız tutarken Erciyes'in yolunu"Hancı dedim, bildin mi Maraşlı Şeyhoğlu'nu?"Gözleri uzun uzun burkuldu kaldı bende,Dedi"Hana sağ indi, ölü çıktı geçende!" Yaşaran gözlerimde her şey artık değişti,Bizim garip Şeyhoğlu buradan geçmemişti...Gönlümü Maraşlı'nın yaktı kara haberi. Aradan yıllar geçti işte o günden beriNe zaman yolda bir han rastlasam irkilirim,Çünkü sizde gizlenen dertleri ben köyleri hududa bağlayan yaşlı yollar,Dönmeyen yolculara ağlayan yaslı yollar!Ey garip çizgilerle dolu han duvarları,Ey hanların gönlümü sızlatan duvarları!.. ÇOBAN ÇEŞMESİ Derinden derine ırmaklar ağlar,Uzaktan uzağa çoban çeşmesi,Ey suyun sesinden anlıyan bağlar,Ne söyler şu dağa çoban çeşmesi."Göynünü Şirin'in aşkı sarıncaYol almış hayatın ufuklarınca,O hızla dağları Ferhat yarıncaBaşlamış akmağa çoban çeşmesi..."O zaman başından aşkındı derdi,Mermeri oyardı, taşı yanık yolcuya soğuk su kaç dudağa çoban Aslı'ya yol gösteren bu,Kerem'in sazına cevap veren bu,Kuruyan gözlere yaş gönderen bu...Sızmadı toprağa çoban gelin oldu, Mecnun mezarda,Bir susuz yolcu yok şimdi dağlarda,Ateşten kızaran bir gül arar da,Gezer bağdan bağa çoban çeşmesi,Ne şair yaş döker, ne aşık ağlar,Tarihe karıştı eski seslenir, beyhude çağlar,Bir sola, bir sağa çoban çeşmesi... SANAT Yalnız senin gezdiğin bahçede açmaz çiçek,Bizim diyarımızda bin bir baharı saklar!Kolumuzdan tutarak sen istersen bizi çekİncinir düz caddede dağda gezen ayaklar Sen kubbesinde ince bir mozaik arardaGezersin kırk asırlık mabedin içiniBizi sarsar bir sülüs yazı görsek duvarda,Bize heyecan verir bir parça yeşil çini Sen raksına dalarken için titrer derindenÇiçekli bir sahnede bir beyaz kelebeğinBizimde kalbimizi kımıldatır derindenToprağa diz vuruşu dağ gibi bir zeybeğin Fırtınayı andıran orkestra sesleriBir ürperiş getirir senin sinirlerine,Istırap çekenlerin acıklı nefesleriBizde geçer en yanık bir musiki yerine Sen anlayan bir gözle süzersin uzun uzunYabancı bir şehirde bir kadın heykelini,Biz duyarız en büyük zevkini ruhumuzunGörünce bir köylünün kıvrılmayan belini... Başka sanat bilmeyiz karşımızda dururkenYazılmamış bir destan gibi Anadolu’muzArkadaş, biz bu yolda türküler tuttururkenSana uğurlar olsun... ayrılıyor yolumuz SON AŞIK Hasretinle geçiyorken bu gençlik çağım,Ey sevdiğim, ben ümitsiz değilim geneAk düşünce saçların kumral rengineKollarında son aşıkın ben başında şimdi sevda rüzgarları esen,Böyle her gün yollarımdan geçsen de süzgünSen benimsin büsbütün terk olunduğun gün ...O mukadder günü, bilmem, düşündün mü sen? Ben bir beyaz saçlı aşık, sen bir ihtiyar ...O gün bana yalaşırken ey ilahi yar,Esirgeme gözlerimden bir son buseni, Kirpiğinden yavaş yavaş bir damla aksın,Çünkü, ruhum, sen de o gün anlayacaksınKi hiç kimse benim kadar sevmemiş seni! 1898-1973 İstanbul’da doğan Faruk Nafiz, ilk ve orta öğretimini Bakırköy Rüştiyesi’nde tamamlayıp Tıp Fakültesi’ne girdi ancak mezun olamadan ayrıldı. Kayseri, Ankara ve İstanbul’da çeşitli okullarda edebiyat öğretmeni olarak görev yaptı. Uzun süre milletvekilliği yaptı. Faruk Nafiz Çamlıbel Edebi Kişiliği ve Sanat AnlayışıFaruk Nafiz Çamlıbel’in Şiirlerinde İşlediği Konular ve TemalarFaruk Nafiz Çamlıbel’in şiir KitaplarıFaruk Nafiz Çamlıbel Kimdir Biyografisi ŞiirleriFaruk Nafiz Çamlıbel EserleriFaruk Nafiz Çamlıbel’in En Güzel ŞiirleriFaruk Nafiz Çamlıbel’in Hayatı Hakkında Kısaca BilgiFaruk Nafiz Çamlıbel Edebi Kişiliği ve Sanat AnlayışıFaruk Nafiz Çamlıbel’in Şiirlerinde İşlediği Konular ve TemalarFaruk Nafiz Çamlıbel’in şiir Kitapları Faruk Nafiz Çamlıbel Edebi Kişiliği ve Sanat Anlayışı Faruk Nafiz Çamlıbel, ilk şiirlerini Birinci Dünya Savaşı başlarında yayımladı. Daha ahenkli bulduğu için ilk şiirlerini sade bir dille fakat aruz ölçüsüyle yazdı. Aruzu Türkçeye başarılı bir şekilde uyguladı. 1918 yılında çıkan “Şarkın Sultanları” adlı kitabındaki şiirleri aruz ölçüsüyle yazdı. İlk dönem şiirlerinde Servet-i Fünun ve Fecr-i Âti şairlerinin etkisi vardır. 1919 yılında çıkardığı “Dinle Neyden” adlı kitabında ise “Beş Hececilerin eğilimlerini sundu, bu kitaptaki şiirlerde hece ölçüsünü kullandı. Faruk Nafiz, heceyi sıradanlıktan ve dağınıklıktan kurtararak ona yeni, değişik düzenler ve zengin şekiller vermiştir. Hem aruzla hem de heceyle yazdığı şiirlerinde Türkçeyi güzel, ahenkli bir şekilde kullanmıştır. Yahya Kemal, Faruk Nafiz’in şiirlerinden “Bir lübbüdür cihânda eiezz-i lezâizin Her mısra-ı güzîdesi Faruk Nafiz’in diye övgüyle söz eder. Faruk Nafiz Çamlıbel’in Şiirlerinde İşlediği Konular ve Temalar Ele aldığı başlıca konular aşk, hasret, tabiat, ölüm, kahramanlık, millî tarih, Atatürk ve Anadolu’dur. Daha çok, aşk konusu çerçevesinde yazdığı ilk dönemdeki şiirleri romantik duygu ve hayallerle süslü olan Faruk Nafiz, 1922 yılında Kayseri Lisesi’ne edebiyat öğretmeni olarak gidince Anadolu’nun gerçekleriyle yüzleşmeye başladı. Aynı şekilde çeşitli illerde edebiyat öğretmenliği yapan sanatçı, Anadolu’nun folklorik dokusunu yakından tanıdı ve eserlerine yansıttı. Anadolu’da dolaşırken edindiği izlenimleri anlattığı ve ona büyük bir ün kazandıran “Han Duvarları şiiri“ onun Anadolu’ya yönelişinin bir yansımasıdır. Bu uzun şiirinde gerçeklikle lirik duyguyu birleştirdi. “Çoban Çeşmesi” ve “Akarsu” ile Anadolu insanını, içinde yaşadığı toprağın macerasıyla birlikte şiirleştirerek memleket edebiyatına ait güzel örnekler verdi. Faruk Nafiz Çamlıbel’in şiir Kitapları İlk örneklerini Abdülhak Hamit’te gördüğümüz manzum tiyatro tarzında da eserler kaleme alan Faruk Nafiz, teknik bakımdan kusurlu, basit bir kuruluşu olan “Canavar” adlı manzum piyesininde Anadolu ve Anadolu insanını anlattı. Millî Mücadeleyi ve Atatürk’ü de yakından tanıyan Faruk Nafiz, teknik ve sahne kullanılışı bakımından yetkinlik gösteren “Akın” ve “Özyurt” adlı piyeslerinde Atatürk’ün tarih görüşünü, millet ve insan anlayışını ortayaFaruk Nafiz Çamlıbel Kimdir Biyografisi Şiirleri 1887-1973 Beş Hececilerin en genç ve en başarılı şairlerinden olan Çamlıbel, ilk şiirlerinde aşk temasını işlemiştir. Faruk Nafiz Çamlıbel, şiirlerinde bireysel konulara, Anadolu ve memleket sevgisine yer vermiştir. 1918 yılında yayımladığı Şarkın Sultanları adlı şiir kitabıyla çok ses getirmiş, Dinle Neyden ve Gönülden Gönüle adlı kitaplarını peş peşe yayımlamıştır. Aruzu mükemmel bir şekilde kullanmış, Tevfik Fikret, Ahmet Haşim, Mehmet Akif ve Yahya Kemal’le birlikte aruzun son temsilcilerinden biri sayılmıştır. Han Duvarları şiiri sadece sanatçının hayatında değil, Cumhuriyet Dönemi şiirimizde bir dönüm noktasıdır. Anadolu ve Anadolu halkı bu şiirde ilk kez romantik duygulardan, destani söyleyişlerden uzaklaşılarak gerçekçi çizgilerle ele alınmıştır. Halk edebiyatı ve nazım biçimleriyle modern şiiri başarılı bir şekilde birleştirmiştir. Faruk Nafiz Çamlıbel Eserleri Biyografi Tevfik Fikret Hayatı ve Eserleri Şiir Şarkın Sultanları, Gönülden Gönüle, Zindan Duvarları, Dinle Neyden, Çoban Çeşmesi, Bir Ömür Böyle Geçti, Suda Halkalar, Han Duvarları, Tatlı Sert mizahi, Elimle Seçtiklerim, Akıncı Türküleri, Heyecan ve Sükûn, Akar Su Tiyatro İlk Göz Ağrısı, Canavar Hece ölçüsüyle manzum olarak yazılmıştır., Numaralar, Akın Hece ölçüsüyle manzum olarak yazılmıştır., Özyurt, Kahraman, Dev Aynası, Yayla Kartalı Roman Yıldız Yağmuru Faruk Nafiz Çamlıbel’in En Güzel Şiirleri Faruk Nafiz Çamlıbel’in Han Duvarları Şiiri Faruk Nafiz Çamlıbel’in Çoban Çeşmesi Şiiri Faruk Nafiz Çamlıbel’in Ölümü Hatırlatan Kadın Şiiri Faruk Nafiz Çamlıbelin Firari şiiri BAŞKA BİR KAYNAK Faruk Nafiz Çamlıbel’in Hayatı Hakkında Kısaca Bilgi 1898-1973 İstanbul’da doğan Faruk Nafiz, ilk ve orta öğretimini Bakırköy Rüştiyesi’nde tamamlayıp Tıp Fakültesi’ne girdi ancak mezun olamadan ayrıldı. Kayseri, Ankara ve İstanbul’da çeşitli okullarda edebiyat öğretmeni olarak görev yaptı. Uzun süre milletvekilliği yaptı. Faruk Nafiz Çamlıbel Edebi Kişiliği ve Sanat Anlayışı Faruk Nafiz Çamlıbel, ilk şiirlerini Birinci Dünya Savaşı başlarında yayımladı. Daha ahenkli bulduğu için ilk şiirlerini sade bir dille fakat aruz ölçüsüyle yazdı. Aruzu Türkçeye başarılı bir şekilde uyguladı. 1918 yılında çıkan “Şarkın Sultanları” adlı kitabındaki şiirleri aruz ölçüsüyle yazdı. İlk dönem şiirlerinde Servet-i Fünun ve Fecr-i Âti şairlerinin etkisi vardır. 1919 yılında çıkardığı “Dinle Neyden” adlı kitabında ise “Beş Hececilerin eğilimlerini sundu, bu kitaptaki şiirlerde hece ölçüsünü kullandı. Faruk Nafiz, heceyi sıradanlıktan ve dağınıklıktan kurtararak ona yeni, değişik düzenler ve zengin şekiller vermiştir. Hem aruzla hem de heceyle yazdığı şiirlerinde Türkçeyi güzel, ahenkli bir şekilde kullanmıştır. Yahya Kemal, Faruk Nafiz’in şiirlerinden “Bir lübbüdür cihânda eiezz-i lezâizin Her mısra-ı güzîdesi Faruk Nafiz’in diye övgüyle söz eder. Faruk Nafiz Çamlıbel’in Şiirlerinde İşlediği Konular ve Temalar Ele aldığı başlıca konular aşk, hasret, tabiat, ölüm, kahramanlık, millî tarih, Atatürk ve Anadolu’dur. Daha çok, aşk konusu çerçevesinde yazdığı ilk dönemdeki şiirleri romantik duygu ve hayallerle süslü olan Faruk Nafiz, 1922 yılında Kayseri Lisesi’ne edebiyat öğretmeni olarak gidince Anadolu’nun gerçekleriyle yüzleşmeye başladı. Aynı şekilde çeşitli illerde edebiyat öğretmenliği yapan sanatçı, Anadolu’nun folklorik dokusunu yakından tanıdı ve eserlerine yansıttı. Anadolu’da dolaşırken edindiği izlenimleri anlattığı ve ona büyük bir ün kazandıran “Han Duvarları şiiri“ onun Anadolu’ya yönelişinin bir yansımasıdır. Bu uzun şiirinde gerçeklikle lirik duyguyu birleştirdi. “Çoban Çeşmesi” ve “Akarsu” ile Anadolu insanını, içinde yaşadığı toprağın macerasıyla birlikte şiirleştirerek memleket edebiyatına ait güzel örnekler verdi. Faruk Nafiz Çamlıbel’in şiir Kitapları İlk örneklerini Abdülhak Hamit’te gördüğümüz manzum tiyatro tarzında da eserler kaleme alan Faruk Nafiz, teknik bakımdan kusurlu, basit bir kuruluşu olan “Canavar” adlı manzum piyesininde Anadolu ve Anadolu insanını anlattı. Millî Mücadeleyi ve Atatürk’ü de yakından tanıyan Faruk Nafiz, teknik ve sahne kullanılışı bakımından yetkinlik gösteren “Akın” ve “Özyurt” adlı piyeslerinde Atatürk’ün tarih görüşünü, millet ve insan anlayışını ortaya İçindekiler1 Faruk Nafiz Çamlıbel İki güzel Faruk Nafiz Çamlıbel Anısı 🙂Şiir sanatına Savaşı yıllarında başlayan Faruk Nafiz Çamlıbel, ilk şiirlerinde aşk temasını işlemiş, aruz ölçüsünü kullanmış, daha sonra hece ölçüsüyle de şiirler yazmıştır. Aruz ölçüsünü bırakmamış, hem hece ölçüsünü hem de aruz ölçüsünü kullanmıştır. Tevfik Fikret, Mehmet Akif, Yahya Kemal ve Ahmet Haşim’le birlikte aruz ölçüsünün son temsilcilerinden kabul Kemal tarafından övülmüştür “Bir leibbüdür cihanda elezz-i lezaizin, Her rnisra-i güzidesi Faruk Nafiz’in” labbüdür elezz-i lezaiz lezzet/erin en lezzetli bir özüdürBeş Hececilerin en genç ve en başarılı şairi olan Faruk Nafiz Çamlıbel, lirik şiirleriyle tanınmış ve genellikle “aşk” şiirleri yazmıştır. 1922’den itibaren bireysel duygulardan uzaklaşarak toplum gözlemlerine yönelmiştir. Anadolu’dan ses getiren şairler arasında yer Mayıs 1919’da başlayan Kurtuluş Savaşı’nı büyük bir coşkuyla karşılamış, “At” başlıklı şiirini bu duygular içinde yazmıştır. “Bin gemle bağlanan yağız at şaha kalkıyor / Gittikçe yükselen başı Allah’a kalkıyor.”Hayranlık duyguları beslediği Atatürk hakkında da şiirler yazmıştır. 1933’te Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 10. yılı nedeniyle Behçet Kemal Çağlar ile birlikte yazdığı şiir, “Onuncu Yıl Marşı” olarak kabul edilir ve Cemal Reşit Rey tarafından bestelenir. “Onuncu Yıl Marşı”nda Türk ulusunun kazandığı Milli Mücadele, yeni kurulan devletin on yılda aldığı yol ve ileriye dönük hedefi dile yılında Hayat dergisinde yayımlanan “Sanat adlı şiiri memleketçi şiirin ilk bilinçli bildirisi sayılır, Memleket edebiyatının felsefesini ortaya koymuştur. “Sanat” şiiri Faruk Nafiz Çamlıbel’in “bireyci” sanat anlayışından “toplumcu” sanat anlayışına geçtiğinin habercisidir.“Yalnız senin gezdiğin bahçede açmaz çiçekBizim diyarımız da bin bir baharı saklar…Kolumuzdan tutarak sen istersen bizi çekİncinir düz caddede dağda gezen ayaklar.”Hece ölçüsüyle yazdığı “Han Duvarları” adlı şiirinde Anadolu ve Anadolu insanı ilk kez romantik duygulardan ve hamasi destansı söyleyişlerden uzaklaşılarak gerçekçi çizgilerle anlatılmaktadır.“Akbaba” ve “Karikatür” dergilerinde Çamdeviren, Akıllı Ozan, Kalender ve Deli Ozan takma adlarıyla mizahi şiirler yazmıştır.“Tatlı Sert” adlı eserinde mizahi şiirleri yer alır. 1946 yılında İstanbul milletvekili seçilen Faruk Nafiz Çamlıbel, 1960’a kadar milletvekilliği yapar. 1961 yılında tutuklanır, hapiste kaldığı süre içindeki duygularını “Zindan Duvarları” adlı kitabında topladığı şiirlerde dile konuları işleyen ilk şiirlerinde aruzu Edebiyat’la birlikte memleket edebiyatına yönelmiş ve aruzun yanı sıra heceyle de yazmaya Hececiler’in en güçlü yazdığı şiirlerinde Yahya Kemal’in etkisi deyimlerinden ve söyleyiş özelliklerinden sıklıkla büyük bir memleket sevgisi görülen sanatçının şiirlerinde coşkun bir lirizmle ve sade, akıcı bir dil görülür.“Deli Ozan” ve “Çamdeviren” takma adlarıyla mizahi şiirler de başlıca temaları; aşk, özlem, kahramanlık, ölüm ve tabiat olmuştur.“Han Duvarları” adlı şiirinde öğretmenlik için Kayseri’den Ankara’ya giderken yolda edindiği izlenimleri unutulmaz bir lezzetle Nafiz Çamlıbel EserleriFaruk Nafiz Çamlıbel Şiirleri Şarkın Sultanları aruzla, Gönülden Gönüle aruzla, Dinle Neyden, Çoban Çeşmeci, Bir Ömür Böyle Geçti seçmeler, Suda Halkalar aruzla, Han Duvarları, Zindan Duvarları aruzla, Tatlı Sert, Elimle Seçtiklerim, Akıncı Türküleri, Heyecan ve Sükün, AkarsuFaruk Nafiz Çamlıbel Oyunları Canavar heceyle manzum, Akın heceyle manzum, Özyurt, Kahraman, Yayla Kartalı, Ateş, Dev Aynası, Numaralar Faruk Nafiz Çamlıbel Romanları Yıldız Yağmuru Biyografi Tevfik Fikret-Hayatı ve Eserleriİki güzel Faruk Nafiz Çamlıbel Anısı 🙂Tıp Fakültesinde, “teşrih” anatomi dersinde kan görmesi yüzünden bayılınca dördüncü sınıfta Tıp Fakültesini birinde Yahya Kemal Beyatlı ile sohbet ederken Yahya Kemal Beyatlı’nın “Körfezdeki durgun suya bir bak, göreceksin.” dizesini dalgınlıkla Faruk Nafiz Çamlıbel, “Körfezdeki dalgın suya bir bak, göreceksin.” diye okumuş!.. Yahya Kemal Beyatlı, önce bu dalgınlığa itiraz etmiş ve kızmış… Fakat sonra da bu “dalgınlık” hoşuna gitmiş, şiirindeki “durgun”u “dalgın’a Hececiler Online Test için buraya tıkla!Yazar Hakkında Ata TekinEdebiyat bir ihtiyaçtır. Faruk Nafiz Çamlıbel edebi kişiliği, eserleri, sanat anlayışı ve hayatı kısaca maddeler halinde; AD Faruk Nafiz SOYADI Çamlıbel DOĞUM YERİ İstanbul ALAN Şiir, Roman, Oyun LAKABI Şarkın Sultanı DOĞUM TARİHİ 1898 ÖLÜM TARİHİ 1973 “Beş Hececiler” olarak nitelendirilen sanatçılardan biridir. İlk şiirlerini aruz ölçüsüyle yazmış, daha sonra Milli Edebiyat’ın etkisiyle heceye yönelmiştir. “Sanat” adlı şiiriyle “memleketçi edebiyat” anlayışının öncülüğünü yapmıştır. Duygu ve düşünceyi bir arada yürüten romantik ve realist konulu şiirler yazmıştır. Açık ve sade bir dille yazan sanatçı, eserlerinde bireysel konuları ve Anadolu’yu işlemiştir. Epik ve lirik söyleyiş tarzıyla kendisinden sonra gelen bir çok sanatçıyı etkilemiştir. ESERLERİ ŞİİR Han duvarları, Çoban Çeşmesi, Şarkın Sultanları, Dinle Neyden, Gönülden Gönüle, Akıncı Türküleri, Suda Halkalar, Bir Ömür Böyle Geçti, Zindan Duvarları OYUN Canavar, Özyurt, Kahraman, Yayla Kartalı ROMAN Yıldız Yağmuru Cumhuriyetin ilk on yılında öne sürülen milli tarih teziyle ilgilidir. Atatürk Ankara’da yeni kurulan sahnelerde Türk tarihi konulu oyunlar oynanmasını destekler. Faruk Nafiz Çamlıbel de Özyurt ve Akın manzum piyeslerini piyesi 4 Ocak 1932’de Ankara Halkevi’nde, Atatürk’ün huzurunda temsil edildi. TANITIM Cumhuriyetin ilk on yılında öne sürülen milli tarih teziyle ilgilidir. Atatürk Ankara’da yeni kurulan sahnelerde Türk tarihi konulu oyunlar oynanmasını destekler. Faruk Nafiz Çamlıbel de Özyurt ve Akın manzum piyeslerini piyesi 4 Ocak 1932’de Ankara Halkevi’nde, Atatürk’ün huzurunda temsil edildi. Büyük takdir topladı. Aynı yıl İstanbul’da Darü’l-Bedayi tarafından da oynandı. 1973 yılında Cumhuriyet’in ellinci yılı kutlamaları içinde Devlet Tiyatrosu’nca yeniden sahneye kondu. KİŞİLER, KARAKTERLER İSTEMİ HAN Hakan. Yaşlı. Devlet ve ailesini sever. DEMİR Genç. Yiğit. Sorumludur. SUNA İstemi Han’ın kızı. Kötülere mücadele eder. OLAY DİZİSİ, ÖZET Akın’da İslamlık öncesi dönemde Orta-Asya’daki içdenizin kuruması olayı anlatılır. Hece ölçüsüyle şiir-piyes biçiminde yazılmış bir destandır. Yıllarca sür­müş kuraklığın sona ermesi için, ihtiyar hakan İstemi Han, yasa gereğince, kurban edilecektir. Gün, Batı ve Doğu Beyleri bu hükmü yerine getirmek üzere İstemi Han’a gelirler. Bu üç beyin oğulları da, devlet yöneti­mini öğrensinler diye, Hakan’ın yanındadırlar. Üç baş­buğ hileye başvurur ve kuraklık devam edeceği için, kurban edilme sırasının İstemi Han’dan sonra kendileri­ne de geleceğini düşünerek, Han yerine kızı Suna’nın öldürülmesi için başbakıcıyı kandırırlar. Gün Başbuğu’nun oğlu Demir, Suna’yı sevmektedir, hileyi meydana çıkarır. Mertliğe sığmayan bu tutumları yüzünden halk, üç başbuğu öldürür. Bunların oğulları Bumin, Bayan ve Demir başbuğ olur ve İstemi Han’ın “Akın” ülküsünü gerçekleştirirler. KONUSU Anayurt’taki iç deniz kurumuştur. Türk töresine göre on iki yıl hiç yağmur yağmadığı takdirde Hakan Tanrı’ya kurban edi­lir. Kuraklık sürüp gittiği için İstemi Han kurban edilecektir. Bunun için Batı, Doğu ve Gün beyleri merkeze çağrılır. İstemi Han’dan sonra sıra ile bunlar Hakan olacak, kuraklık sona ermezse, yine sıra ile bunlar kurban edilecektir. Üç başbuğ İstemi Han’ın huzuruna girdiklerinde, ona, bakıcının kendilerine, Tanrı’nın İstemi Han’ı değil, kızı Suna’yı kurban istediğini söylediklerini bildirir. Durum halka duyurulur. Üzgün halk otağın önünde toplanır. Üçüncü başbuğun oğlu Demir Suna’yı sevmektedir. onu sıkıştırmak suretiyle gerçeği öğrenir. Buna göre üç başbuğ, bakıcıyı tehdit ederek Suna’nın kurban edilmesi gerektiği yalanım söyletmişlerdir. Demir, duru­mu İstemi Han’a bildirir. Suna’yı kurban olarak almaya gelen üç başbuğ halk tarafından linç edilir. Onların oğullan Demir, Bumin, Bayan, babalarının yerine başbuğ olurlar. İstemi Han genç başbuğlara akın emri verir. Suna da onlarla gidecektir. Ancak gitmeden önce başbuğlardan birisi ile evlenmesi gereklidir. Her birisi için atacağı oku en önce kim getirirse onunla evlenecektir. Suna oku Demir’in getirmesini ister. Oku İstemi Han atar. Ka­ranlığa doğru atılan ok bakıcıyı öldürür. Oku Demir getirir. Böylece Suna ile evlenme hakkını kazanır. Diğer iki genç başbuğ da, zaten sevdikleri, Suna’nın iki nedimesi ile evlenirler. Ve akın başlar.” Doç. Dr. Necat Birinci, Faruk Nafiz Çamlıbel, İstanbul 1993, METİN AKIN’dan PROLOG Perde açıldığı zaman, sahnenin önünde, ikinci ve geniş bir atlas perde görünür. Bu atlas perdenin üstünde büyük bir Asya, Avrupa ve Afrika haritası çizilmiş ve oklarla Türklerin akın yol­ları gösterilmiştir. Siyah elbiseli bir talebe haritanın önünde durur, destanın mukaddimesini yapar. TALEBE – Haritama bakmadan önce efendilerim, Sözüme biraz kulak vermenizi dilerim… Yeryüzünde üç gök var bunun ikisi bizde. Biri güneşlerini yakarken devrimizde, Biri karanlığını şimşekliyor mazinin; Bu iki gök, ufuksuz gözleridir Gazi’nin! Bu gözler, bir ufukta dinlenmedi bir nöbet, İlk ve son merhalesi onun ezelle ebet Açıldı bu gözlerin aydınlığında sıralar, Önümüzde asırlar, arkamı/da asırlar… Gelecek asırları tarihe bırakalım, Biz şimdi haritadan geçmişlere bakalım Göstererek İşte şu Ortaasya… Türklerin anayurdu… Türk ilk medeniyeti Altay-Ural’da kurdu. Sonra, alıp sazım, resmini, heykelini, Dolaştı baştanbaşa doğu, batı elini, Bu oklar .bize akın yollarım gösterir. Bize yirmi bio yılın üstünden haber verir… Şimdi siz dersiniz ki “Peki, nasıl olur da Orda kalmak dururken, dağıldık surda, burda?” Anlatsam uzun sürer, hem belki sıkar canı, Bari canlandırayım sahnede bu destanı. Bakın, niçin dağıldık Mısır’da, Hint’te, Çin’de? Atlas perdeyi ortadan sağa doğru çeker Perdeyi açıyorum.. Perdeyi ortadan sola doğru çeker Evvel zaman içinde… Talebe soldan kaybolur; sahne açılmış, birinci perde başlamıştır. s .7-8 PERDE III İKİNCİ MECLİS EVVELKİLER, ÇİNLİ ÇİNLİ – Üç başbuğ Hakan’ı görmek diler .Batıbeyi, Günbeyi, Doğubeyi geldiler. İSTEMİ HAN – Gelsinler! Çinli çıkar, kızına Bahtımızda bu bir dönüm yeridir Ben arardım bugünü nice yıldan beridir Halk bilmeden gösterir varılacak noktayı, Bilenler ona göre çekmeli okla yayı. İSTEMİ, SUNA,ULCÂY,YILDIZ, BUMİN, BAYAN, DEMİR BUMİN – Ben, Bumin,Doğubeyi..Altaylann sahibi… Yasam budur babam gibi. BAYAN – Ben, Bayan, Batıbeyi…Bekçisiyim Ural’ın… Yasam budur Eğmemek toprağa doğru alın. DEMİR – Ben, Demir, Günbaşbuğu…Tanırsın, kendi oğlun.., Yasam senin yasandır, yolum da senin yolun.. İSTEMİ HAN – Beyliğiniz yurda da, size de kutlu olsun, Bastığınız çorak yer gülle çimenle dolsun. Ey bana yavrum kadar öz olan yiğitlerim, Sizlere Gök Tanrı’dan iyilikler dilerim, Gördünüz, yapılacak iş çok ülkenizde Bunları yapmak için eksik olan ne sizde? Gücünüz karşısında fazla söz söylenemez; Yalnız bu güç yenemez! O gene asırlarca suya hasret kalırsa, İç denizler boşalır, ufuklar, daralırsa, Ovalar yeşermezse ne olur? Sormayınız. Pas tutar omuzunuzda altın olsa yayınız; Gördünüz, elimizde yiğitlik kaldı derken Onu da siz tuttunuz bugün elden giderken! Siz tuttunuz giderken, hem de can değerine, Şerefler taşıdınız babanızın yerine. Düne kadar tehlike yalnız gövdemizdeydi, Şimdi de kalbimize değdi. Beni asıl titreten bu yılan başlı oktur, O bir kere zehrini verdimi, çare. yoktur! Bu yılan sezdirmeden, bağrımıza giriyor, Orada doğru, sağlam, ne varsa kemiriyor. Bağrımızın bir çöle döndüğü gün, çocuklar, Kardeş gürültüleri işitecek ufuklar, Bir gün göreceğiz ki bir parça ekmek diye Baba evlat satıyor zengin bir şehirliye. Bir gün göreceğiz ki yere düşmüş şeref, şan, Üstünde bir can için birbiriyle boğuşan! Bir gün göreceğiz ki taş kayayı kırıyor, Türkeli Türkeli’ne karşı baş kaldırıyor. Bir gün göreceğiz ki… Hayır, o gün gelmesin, O sabahın güneşi bu yurda yükselmesin! Denizi sızdırsa da toprağa diyarımız Damarından kanını boşaltmasın bağrımız Bu kanın cevherinde ne varsa sanat, ilim, Bu kanın durduğu gün ben artık ben değilim! Sizde bir iz olmasa bu kanın cevherinden Göçmüştük Suna’yla ben toprağın üzerinden. İşte hâlâ bu cevher nabzınızda duruyor, Milyonca Türk’ün kanı bir nabızda vuruyor, Akıyor bin damardan bir damara telâşla… Bunu yaşatmak için çalışın canla, başla.. Yoksa demin üç beyin adını silen erler Gün geçmeden onların izlerinden giderler! DEMİR – Bu kanın coşması için ne yapmalı? İSTEMİ HAN – Akmalı, Kurak yeri kuruyan dallara bırakmalı Gelen bir yolcu var mı, bakınız, dört bir yana? Asırlarca uzağız, hem dosta, hem düşmana. Hani bizden bir karış toprak koparmak için Canlı milyonlarını yollarda harcayan Çin? Bağrımızda tüterken döğüşmek ihtiyacı Kalmadı yurdumuza göz koyan bir yabancı. Dört yanımız dört duvar, girenler zindan sanır! Durdukça kan damarda, kılıç kında paslanır. Kahramanlık yıllarca denemezse hızını Bir gün çöl ortasında kaybeder yıldızını, Bir köle nesli çıkar kahramanlar soyundan. Daha korkunç bir ölüm var mı dünyada bundan? Ok yaya girmek gerek, kılıç girmemek kına! DEMİR – Üç arkadaş, karşında, and içeriz akına! İSTEMİ HAN – Öyleyse… Yaşamaktan hiç korkumuz Öyleyse günden güne yükselecek Türk adı! Akın alaylarını alarak pençenize Haydi, dağdan, ovadan yol arayın denize. Duydukça atınızın nal sesini uzaklar, Sizi tanıyacaklar, sizi tanıyacaklar! Çivisinden tanırlar Türk atının nalını, Uçurun dört tarafa Asya’nın kartalını. Kapısını, güç, kolay, size açar her belde. Yürüyün, düşman da var, dost da, yabancı elde;. Dört taraftan çevirmek istese dünya sizi, Siz de gidin bulmağa dört taraftan denizi. Karşı çıkanlara siz sevgi atın, nur atın, Anlamayan olursa ok ucuyla anlatın. Uçun bir ok hızıyla durmadan ileriye… Korkmayın, benliğiniz yad elde erir diye, Hiç bir kanın cevheri sizden yüksek düşemez; Hiç bir elin hüneri Türk’le boy ölçüşemez! Bir doğuya, bir güne, bir batıya savrulun, Gidin, rüzgârlı dağlar, yeşil ovalar bulun. O eller de bizimdir, nasıl bu yurt bizimse, Bastığımız toprağa ayak basamaz hiç kimse. Daha yokken ortada göçe, akına giden, Bir fetih rüyasına dalıyorum şimdiden Bumin, seni koşarken görüyorum doğuya; Susuz kalan bir aslan nasıl koşarsa suya… Görüyorum batıya koşarken seni,Bayan Bir adımda ırmağı böyle bulur susayan. Demir, güne koşarken görüyorum seni de, Bir hakikat doğuyor bu rüyadan gitgide, Arkanızda atlılar, binlerce genç atlılar, Kendi atından, atı kendinden kanatlılar, Beyaz bir bulut gibi iniyorlar denize, Niçin duruyorsunuz? Koşsanız, gitsenize! BUMİN – Hazırım göç etmeğe ben obamı alınca. BAYAN – Çıkıyorum ben yola yarın gün alçalınca. DEMİR – Akıncılar seni de görmek ister başında! İSTEMİ HAN – Bahtınız açık olsun, siz hele uğraşın da… Genç yiğitler ararken taraf taraf diyarlar Kalsın son bakış gibi yurdunda ihtiyarlar. Siz şimdilik akına çıkın İstemi Han’sız, Kalmasın aksaçlılar arkanızda çobansız. Sizler birer oksunuz, atılın ileriye, Zarar yok, ben yay gibi kalsam bugün geriye. Nasıl olsa bir yerde buluşuruz, gün gelir, Bahtımız hem doğuda, hem batıda yükselir. Yeşil bir ülke sizi kucaklamış gördüm mü? Ben de alır, gelirim arkanızdan sürümü. Akın, İstanbul 1932, s. 54-58 FARUK NAFİZ ÇAMLIBEL 1898-1973. İstanbul’da ilk, orta ve lise eğitimini tamamlayıp İ. Ü. Tıp Fakültesinde ölümüne dek şiir yazıp yayınladı. 1913-1923 arasındaki şiirleri daha çok beğenildi. 1930’larda tiyatro oyunları kaleme aldı. 1922’de İleri gazetesinin temsilcisi sıfatıyla Ankara’ya gelen şair Kayseri Lisesi’ne edebiyat öğretmeni olarak atanır. Ankara ve İstanbul’un önemli liselerinde öğrencilerine şiir sevgi ve zevkini aşılar. Öğrencisi Behçet Kemal ile Onuncu Yıl Marşı’nı yazar. Şiirin ölçülü, uyaklı ve geleneğe uygun olmasını ister. Şen, yaşama sevinci güçlü şairimizin eserleri İnkılap Kitabevi’nce basılmıştı. ŞİİRŞarkın Sultanları, Dinle Neyden, Çoban Çeşmesi, Han Duvarları. TİYATRO Canavar, Kahraman, Yayla Kartalı. ROMAN Yıldız Yağmuru, Ayşe’nin Doktoru. 23795

faruk nafiz çamlıbel yıldız yağmuru özeti